31 Mart 2010 Çarşamba

WS


Roamed the internet and gathered the coolest and the most interactive web sites for you.

Check this site out if you're into football.
UMBRO

Adidas and their excerpts from their famous commercials.
Adidas Style Essentials

The presentation of the new WV Polo 444
Polo 444

Once you've seen the all four sides of the story will you begin to see the bigger picture
HBO IMAGINE

Cool Hunting
The Cool Hunter

BMW
Cinetique

Hands Only
Hand Orchestra

Not: Baktıktan sonra adamlar yapmış abicim diyeceksiniz...

29 Mart 2010 Pazartesi

Best Of L'Auriga-Futures


Bazı şarkılar vardır siz onları bulmazsınız, onlar gelir bulurlar sizi, yapışırlar, bırakmazlar. İşte bana çok enteresan bir anımda yapıştı bir şarkı, bırakma bırakmıyor. Bir cuma akşamı; bir restoranda yemeğimi rahatça yiyebilmek için yemek gelmeden tuvalete gittim. Erkek okurlarımın hatırlarına gelebileceği gibi bir erkek pisuvar'a çişini yaparken bir şeye konsantre olma zorunluluğunda hisseder kendini, o şey bir nokta, karşısında duran reklam panosu, kanyon'daki sinemanın ultra-modern tuvaletinde ki film fragmanları ya da tuvalette çalan müzik olabilir. Benim işte o anda konsantre olduğum nokta Zero 7'dan Futures'dı. İngiliz kardeşlerim düşüşten sonra nereye gittiklerini merak ediyorlardı, ben de katıldım onlara, ben de merak ettim pisuvar karşısında. Siz de katılacaksınız onlara, hele bir dinleyin...

Just let me know
Where we go after the fall

24 Mart 2010 Çarşamba

Zooey


İlk olkul çağından itibaren özellikle kız çocuklarının ünlü(karşı cinsten) bir şahısa hayran olma edebiyatları vardır ya, ben o edebiyatı bir türlü yapamadım ilk okul yıllarımda çünkü film izlemezdim. Erkeklere göre daha erken ergenliğe giren kızlar "büyük" işleri ile uğraşırken, gençlik degileri okurken ben top peşinde koştum, şans eseri hayatımda önemli bir yer kaplayan "championship manager" serisi ile tanıştım yedim çocukluğumu. Ergenliğe girdim, tabi kızlarla sinemalara gitmeler başladı ama ben yine o ünlü şahsiyetimi yine bulamadım, bir türlü hissetmem geriktiği derecede yakın hissedemedim kendimi o kocaman beyaz perdede ki kahramana. Bulmaya yaklaştığım zamanlar olmadı değil mesela Adam Sandler'ın başrölünü oynadığı "Click" filminde ki Kate Beckingsale'e aşık oldum sandım, ancak onu da zamanla unuttum. Sizden bana yar olmaz diye gezinirken, yakın bir geçmişte ismi kadar kendisi de garip Zooey Deschanel ile karşılaştım, her göz göze gelişimizde içimi ısıttı, çok filmini izlemedim ama onu her görüşümde kıpır kıpır oluyordum. Ne var ki bir türlü emin olamıyordum, acaba onu da unutucakmıydım? Bu sorunun cevabını işte bugün öğrendim. İnternet diyarında gezinirken karşıma çıktı durduk yere ve bana seslendi. Gözleri, beni unutma diyordu. Kolay değildi gözlerini geri çevirmek.

" I'm blessed with a lot of energy and stamina. I can`t stand sitting still. I went to a spa once with my mom and I was like, "Get me out of here!" "

Seviyoruz

22 Mart 2010 Pazartesi

Are You Big Player?


Messi: "I" will win the football league

Van Der Vaart: "That's fine we intend to win the volleyball league"

Magnificent Messi from victorbar on Vimeo.


Not: İnsan değil...

21 Mart 2010 Pazar

Derdiyoklar


1979 yılında ilk kasetlerini çıkarmış Derdiyoklar ikilisi, biz en azından benim daha dünyaya gelmeme nice yıllar varken, kendilerine dair bugüne dek tek bir kelime duymamışken bir an da karşıma çıkıverdiler ve 70'lerin 80'lerin müziğinin peşinden deliler gibi koşan bu delikanlıyı büyüledi bu ikili. Diğer avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında, tanınmışlık ve kalite bakımından çok geride olduğu konuşulur müziğimiz ancak bundan yıllar önce, bir çok Amerikalı çığır açmış gruplar ile karşılaştırılabilecek değerde bir gruba rastlayabilmek beni gururlandırdı. Gerek sahne şovları, gerek yöresel kıyafetleri, gerek kullandıkları enstrümanlar, gerekse de müziğimizin geleneksel özelliklerini pyschedelic bir hava ile sunuşları muhteşem. Doğan Pekaçar ve İhsan Güvercin'den oluşan bu ikili yukarıda ki video da inanılmaz bir şov sunuyorlar özellikle İhsan Güvercin davulu konuşturuyor ve Doğan Pekaçar'da Jim Morrison'lığa soyunuyor. Keşke YouTube engelenmiş olmasaydıda her giren kişi görebilseydi bu şaheseri ancak video'yu göremeyenler google'a "youtube engelini kaldırmak" yazarak küçük bir uğraş sonucunda o engeli kaldırabilirler. Sizi bu mükemmel sahne gösterisi ile baş başa bırakırken, Türk gençliğine seslenmek istiyorum; The Beatles'ın, The Rolling Stones'ın, The Doors'un, The Yardbirds'ün, Pink Floyd'un peşlerinden koşarken yanı başımızda duran ilahları da unutmayalım, gereken ilgiyi gösterelim ki bir miletin ana damarını tıkamayalım. Herkese iyi seyirler.

Yollar bizimdir, bizim!.

YouTube Videosunu göremeyenler ve engeli kaldırmaya uğraşamayanlar için, yakın bir geçmişte çekilmiş ve yukarıda ki videodan çok daha zayıf olan bir babylon performanslarını ekliyorum. Sizlere de iyi seyirler.

Derdiyoklar @ Babylon - Dadaloğlu from mini bashekim on Vimeo.

20 Mart 2010 Cumartesi

Kids


Seen on Bridge street, London.

Not: Londra'ya gidip protesto gösterileri görmeden dönenlerden değilmişim demek ki.

18 Mart 2010 Perşembe

Fab Four


The Beatles. Öyle bir enerjidir ki, kırk sene önceki konser vidyoları izlenirken, bugün "hala" gözlerden yaş getirebilecek güçtedir. En azından benim getiriyor, her izlediğimde. Videolarda gördüğüm genç kızlara şaşırmıyorum, gözlerinin içi gülüyor, mutluluktan parlıyor her kahve, her ela, her mavi, her yeşil. Beni en çok onlara bağlayan şey de bu. Onları izlerken, aynı o kızlar gibi gözlerimin gülüyor olması. Elaları bugün "hala" parlatabiliyorlar anlayacağınız. Onları izlerken farkında olmadan bağırarak şarkıyı söylüyor olmak, "hala" insanları ekranlara kitleyebiliyor olmaları. Saç kesimleri, takım elbiseleri, hep gülümseyen yüzleri. Röpörtaj sırasında birbirilerinin enselerine vurmaları. Çocuk kalmış olmaları. Liverpool. Dört yetenek ancak bu kadar iyi bir araya gelebilirmiş herhalde. Çok isterdim Cavern Club'da sıkışık tıkışık itişik kakışık durmayı, yüzlerini görebilmek için tüm gece parmak uçlarım üstünde acı çekmeyi. Limewire'dan saniyeler içinde şarkılarını yüklemek yerine, günlerce plak beklemeyi. Yüzlerce fotoğraflarına sahip olmaktansa, gerçekten bir kez canlı olarak görebilmeyi. Çok isterdim koluma imza attırabilmeyi, günlerce yıkanmadan durabilmeyi.

Adlarını ilk duyduğum gün 9 10 yaşlarındaydım. İngilizce dersinde kitapta Yesterday'in sözleri vardı, bazı kelimeler eksikti, dinleyip boşlukları dolduruyorduk. Dinlediğim anı, ve eve geldiğimde bilgisayarımı açıp yüklediğimi hatırlıyorum. Sözlerini tamamen ezbere bildiğim ilk yabancı şarkı bu sanırım.

Tekrar onları bulduğumda daha büyüktüm. Dinledikçe fazlasını istedim. Sonra daha fazlasını. Hep biraz daha fazlası geldi. İyi hissettirdi, bir anda düşündürdü. Uzun yolda gökyüzünü izlerken düşündürdü. Sanki izlediğim gökyüzünden aniden bir şimşek çakar gibi oldu. Çakan şimşek onların müziğiydi, beni düşündürdü. En çok bu hissi sevdim. Onlar sevdirdi.

Onları Beatles yapan şey bana göre, tüm tırnak içleri yani tüm "hala"lar. 2010 yılında; "hala" kitlelere sahipler. "Hala" ilham periliği yapıyorlar. Uzun süre önce dağılmış olmalarına ve John Lennon ile George Harrison'ın aramızdan ayrılmış olmasına rağmen, Paul McCartney ve Ringo Starr ile "hala" bizimleler. En güzel "hala" da bu olsa gerek. Hep bizimle kalın, kalırsınız zaten biliyorum.

Aslı Kaplan

http://ciaotigre.blogspot.com/

Hayata, müziğe, güzelliğe, gerçeklere ve The Beatles'a dair herşey... Şiddet ile tavsiye edilir.

15 Mart 2010 Pazartesi

The Impossible Cool



Danny Day Lewis. Daha cool'unu bulabilecek varsa çıksın meydana...

14 Mart 2010 Pazar

Best Of L'Auriga


Uzun süreli takipçilerin bileceği üzere L'Auriga'da bir zamanlar her haftanın şarkısı yayınlanırdı ancak görüldüğü üzere ben hep unuttum, üşendim şarkıalrı güncellemeye, etmeye. Bu nedenle artık bu seriyi kafama göre devam ettirmeyi uygun gördüm, durum böyle oluncada serinin adı sanı aynı kalamadı. Bu konuyu açıklığa kavuşturduktan sonra şarkımıza geçebiliriz, efendim listemize bu postta Manu Chao'dan "Me Gustas Tu" şarkısını katmayı uygun gördük. Manu Chao fransız bir folk sanatçısıdır aynı zamanda da ispanyol kökenlidir, şarkılarında daha çok politik olaylara yer verir. Göç, adalet, savaşlar vesaire fazlasıyla yer bulurlar kendilerine Manu Chao'nun parçalarında, kendisine dair bir başka not ise fazlaca sol eğilimli olmasıdır, globalleşmeye karşı bir duruşu vardır. Bu özellikleri sayesinde de sol kesimden çok takipçi bulmuştur kendisine. Benim gözümde onu çok önemli bir sanatçı yapan bir özelliği vardır, o da şarkılarında Arapça, Fransızca, İtalyanca, İngilizce, İspanyolca ve şu an aklıma gelmeyen bir çok dili dahil etmesidir, yani bir parçasını dinlerken Baskça ve Arapçaya rastlayabilirsiniz. "Me Gustas Tu" da ise diğer bir çok şarkısının aksine aşktan bahsediyor Manu, keyfini çıkarın.

Me gusta soñar.

10 Mart 2010 Çarşamba

Good Times







M.O.C.K

When I think of all the good times that I've wasted having good times
When I think of all the good time that 's been wasted having good times

The Lost Art Of The Inglorious Basterds






We roamed the internet, and discovered the lost art of the film for YOU, enjoy...(we recommend you to enlarge the images)

9 Mart 2010 Salı

The Wasp


We've constructed pyramids in honor of our escaping. This is the land where the Pharaoh died.
The Negroes in the forest brightly feathered.They are saying, "Forget the night."
Live with us in forests of azure.
Out here on the perimeter there are no stars
Out here we is stoned - immaculate."
Listen to this, and I'll tell you 'bout the heartache
I'll tell you 'bout the heartache and the loss of God, I'll tell you 'bout the hopeless night
The meager food for souls forgot
I'll tell you 'bout the maiden with raw iron soul

I'll tell you this no eternal reward will forgive us for wasting the dawn.

Wandering, wandering in a hopeless night. Out here in the perimeter there still are no stars. Out here we's stoned, immaculate.

6 Mart 2010 Cumartesi

Sevmiyoruz Hatta Gıcık Oluyoruz #I


Bir cumartesi gününde saat olmuş 8:41, ben evdeyim. Hafif halsizlik, geçen geceden kalma yorgunluk, tüm gün evde oturup ders yapmanın verdiği uyukşukluk ile kombine olunca, zaten sağa sola gıcık olan ben daha bir içtenlikle gıcık oluyorum bazı şeylere. İşte bu postta beni gıcık eden hatta beni kendilerinden nefret ettiren o şeylerden bir tanesine değineceğim, buyrun;

Annelerin, teyzelerin, anneannelerin, babaannelerin, babaların, dayıların, amcaların, eniştelerin çay partilerinde, okul toplantılarında, otobüs durağında, bayramlarda seyranlarda bir tarafın kendi çocuklarını övüp diğer tarafın da kendilerine karşılık vermesi ile doğan sidik muhabbetine rahatsızlık verecek derecede sinir oluyorum. Bir örnekle daha çok açalım konuyu; konu dönüp dolaşıp çocuklara, yeğenlere, torunlara geldiğinde çenesi yukarıda bir kişilik çıkar ortaya şovuna başlar "bizimkide basketbol oynuyor, takımın kaptanı" aferim güzel evlat yetiştirmişsin diye geçiricez aklımızdan ama ona bile izin vermez o kişilik, şovunu yaptığı yetmemiş gibi birde sorar iğneleyici bir tonla "Sizinki spor yapıyormu?" burada biteriz biz, sanane ulan benimkinin sporundan sen yaptın yapacağını daha ne bana soruyosun? Benimde dilim var isteseydim anlatırdım heralde çocuğum sosyal ve sportif aktivitelerini teker teker biri sana oradan çıkıp "curling" yapıyor bizimki, acayip süpürgeci derse napıcaksın? Akşam girip bakarsın googledan curling ne diye. Ne meraklı milletiz kardeşim herkes kendi işine baksa, yemin ediyorum kalkınacak bu ülke, taksicisinden tut kalaycısına kadar millet işine, kendisine konsantre olacağına gidiyor başkalarının hayatını inceliyor. Madem çocuğun basket takımı kaptanı sen baksana kendi çocuğuna, nasıl destek olabilirsin çocuğa spor hayatında diye düşünsene ama olmaz! O illa ki soracak karşısındaki de bizimki spor yapmıyor blog yazıyor dese içi kıpır kıpır olacak, akşam kendisini ödüllendirecek, bir çikolata yiyecek zevkle, "neymiş blog yazarmış bizim ki basket takımı kaptanı be kaptan!" diyerekten. Böyle insanlara işte gıcık oluyorum Bruce Dickinson gibi sesim olsa bunların karşısına geçip sabaha kadar çığlık atardım ama yok işte bu yüzden bu insan tipini karateci çocuğumuza havale ediyoruz ve bir başka"Sevmiyoruz hatta gıcık oluyoruz" serisinde görüşmek üzere diyoruz.

Porters Of Istanbul

Porters of Istanbul from Kaan Eren on Vimeo.



Efe Koç'un objektifiden Istanbul'un kimligini olusturan essiz simalardan hamallarin gundelik yasamlarina icten bir bakis.

An Intensive look at the daily lives of the porters of Istanbul.

Edited by Efe Koç