27 Aralık 2010 Pazartesi

Notlar #?


- Baya uzun bir sure blog'u bosladim. Once bu boslamayi zaman eksikligine baglasamda, sonradan heyecan eksikligine bagladim, sonrada Twitter'i sucladim. Su Twitter mikroblogging konseptiyle blog'lara agir bir darbe indirdi. Twitter'da insanlari, blog sahiplerini takip etmekten blog'lardan uzaklastim (kendi blog'umda buna dahil). Neyse ki eski heyecanima ve blogger'a bagliligimi geri kazanmis gibi hissediyorum su an. Bu vesileyle yolumuzu gozleyen olduysa(pek sanmiyorum ama) ozur dilerim.

- Su gecen son aylarda universite basvurulariyla baya bir ugrastim su an'a kadar yaklasik 20 essay yazmak kolay gelmiyor hele istediginiz bir konu hakkinda degil de sizden istenilen bir cok konuya yazacak sey bulmak epey mesakatli bir is. Hele bir de konulari bilseniz, insanin kendisini bir odaya kapatma hissini uyandiracak seviyedeler. Neyse ki artik tunelin sonu gorunur gibi az kaldi, cok az. Facebook'uma o yavsak Amerikalilar gibi "College apps done." yazip William Wallace stili kendimi yirtmam yakindir.

-"If you have a racist friend, now is the time, now is the time for your friendship to end" . Her ne kadar bos, sade, etkisiz bir soz gibi gozuksede The Specials'in agzindan dinleyip iki kere dusunmek lazim. The Specials-Racist Friend.

-Bu arada Fenerbahceli arkadaslara seslenmek istiyorum. Bakin beyler futbol takimimizda bir numara yok lakin erkek basketbol takimimiz cubuklunun hakkini veriyorlar. Gidin destekleyin lan, metrobusle iki adim. Kadin basketbol ve voleybol takimlarini anlatmaya gerek yok zaten, Fenerbahce bir spor kulubudur, unutulmasin.


-O kadar usengecim ki Notlar serisini en son ne zaman yazdigimi unutmusum. Bir baska detayda bu kadar uzun bir aradan sonra oldukca anlamsiz bir postla donmem ama su aralar yasadigim kafayi seviyorum. The Specials dinliyorum geceleri Iron Maiden'a donuyorum, Umut Sarikaya okuyup yatiyorum. Kolej aplikasyonlari'da bittimiydi bekle beni beyaz.

-Iyi bir hafta gecirin.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Umut Sarikaya'ya Acik Davet

Sevgili Umut Sarkiya;

Mesakatli bir dusunce surecinin ardindan sizi, bildigim en komik adam ilan ettim. Size her hangi bir yerde, her hangi bir zamanda bir bira ismarlarim.

Kaan Eren


2 Kasım 2010 Salı

YouTube #2


Google'in "yasakli" silinen videolari tekrardan yuklemesiyle birlikte YouTube tekrardan kapandi, DNS ayarlarina devam.

"2 gun yeter size, hadi dagilin."

Duzeltme: YouTube dun bir ara kapanmasina ragmen tekrar acilmis. Su habere yonlendirelim tekrar kapanabilme olasiligini bildirmek uzere: http://chilp.it/fc1a05

1 Kasım 2010 Pazartesi

YouTube


Uzun bir aradan sonra YouTube'a karsi alinan engelleme karari kalkti, ve bu karar YouTube'a yasaga ragmen ulasamayan kucuk bir grup tarafindan coskuyla karsilandi. Sahi, nasil acildi bu YouTube tekrardan? Modem'e zimbirti diyen ulastirma bakanimiz Binali Yildirim'in isimiydi bu? Hayir, YouTube bir firmanin Ataturk'un isim hakkinin kendilerinde oldugunu kanitlayarak siteden Ataturk karsiti videolarin silinmesiyle kullanima tekrar acildi. Gecmis 30 Ekim YouTube'un acilmasi gununuz kutlu olsun.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Ogun Samast Cocuk Mahkemesinde Yargilanacak


Ogun Samast Ermeni asilli Turk vatandasi, gazeteci Hrant Dink'i katleden 1990 yilinda dogmus sahistir. Kendisi uzun suredir tutuklu bulunmasina karsin yargilanma surecine bir turlu gecilememis ve son olarakta avukatlari, Ogun'un cocuk mahkemesinde yargilanmasini talep etmisti. Bu talebi kabul gordu ve Hrant Dink'i yani sucsuz bir insani katleden kisi coktan 18 yasini doldurmus olmasina ragmen cocuk mahkemesinde yargilanacak ve cezasinda 5 yil indirime gidilmesi gundeme gelecek.

Baklava calan cocuga 5 sene hapis, tas atan cocuga hapis, Ermeni oldurmenin cezasi ise 4 senedir konulamadi Turkiyemizde. Simdi de konulacak ceza cocuk mahkemelerinde aranacak. E madem Ogum Samast'ta bir cocuk, 23 Nisan'da o da otursun basbakanimizin kucagina. Ne de olsa cok seviliyor Ogun yukaridaki resimden anlasildigi uzere, iki polis abisi fotograf cektirmis kendisiyle karakolda...

21 Ekim 2010 Perşembe

European Basketball


Bu yazin sonuna dogru Turkiye'de gerceklesen dunya basketbol sampiyonasi ile birlikte kisa bir sure icin basketbolla yatip basketbolla kalktik hepimiz. Ilgilenenden, kurallari bilmeyenine kadar her bir birey havalara uctu Kerem Tunceri'nin mucize turnikesiyle. Hepimiz alistik bir sure icin basketbola, bize onerdigi guzelliklere ancak bu aliskanlikta bir ruzgar gibi gecti ve gitti bir cogumuzun bunyesinden.

Bu yazi, o atesi kaybetmis veya icine bir yerlere atmislara geliyor. Bu yazi, "abi ben aslinda basketbolu cok seviyorumda, sabahin korunde kalkamam adamlari izlemek icin"cilere, "vallahi saat calmadi, uyanamadim" ya da "abi ben sadece NBA takip ederim, ulke basketbolu cok kotu. Avrupada ucluk cizgisi daha yakinda"cilara geliyor.

Evet, size sesleniyorum! Bir kez olsun bahane aramayin ve bu sene NTVspor'un ayaklarimiza getirdigi Euroleague'i deneyin. Sert savunmayi, takim oyununu, "Beat LA!", "Boston Sucks" tezahuratlarinin otesine gidin, rengarenk tribunleri, mac boyunca sallanan bayraklari yasayin ama en onemlisi icinizdeki basketbol askini ortaya cikarin.

Sadece futboldan ibaret olmasin spor bilginiz, bir tek Kobe olmasin en sevdiginiz basketbolcu, draft edilmeyen kolej basketbolcularini taniyin, Avrupali guardlari, sutor pivotlari taniyin. Herseyden oncesi futolda desteklediginiz takimi, basket bransinda da destekleyin gidin yep yeni salonlara. Seyirci siralamasinda yerlerde surunmesin 100 yillik 25 milyon taraftari olan kulubunuz.

Izleyin biraz zevk alin, mucadele gorun, gercek sporcular gorun, mukemmel organize edilmis avrupa liglerini yasayin, yasatin. Yer bulsun basketbol medyamizda bizler sayesinde.

Bir sans verin icinizde ki basketbol sevgisine cunku ulke olarak futbolun otesine gitmeye ihtiyacimiz var inanin.

I feel devotion

19 Ekim 2010 Salı

Tessere Ultras





Ultras kulturunu severim, mac boyunca sallanan bayraklari, stadlara pankartla birlikte yurumeyi, stadi pankartlar ile donatmayi hep cok istemisimdir yerinde Italyada. Iste yukarida ki goruntulerde Italyanin hatiri sayilir hatta efsane ultras guruplarinin uyelik kartlaridir. Yanlis anlamayin o kart oyle burada ki gibi herkese verilmez o yuzden bu gune kadar saklanmistir kagittan yapilmis rengi solmus uyelik kartlari. Bir onurdur, yasam tarzidir onlar icin bedava bilet demek degildir hic bir zaman.

Forza Viola!

16 Ekim 2010 Cumartesi

When You're Strange



Cancel my subscription to the resurrection.

Send my credentials to the house of detention.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Sakin Olun


Bildiginiz gibi Milli Takim 2012 Avrupa Sampiyonasi yolunda cuma gunu Almanya ile cok onemli bir maca cikacak. Ancak hem Turkiye hem Almanya basininda mactan cok Turk kokenli olup dogup buyudugu yer olan Almanya milli takimini secen Mesut Ozil ve Mesut'la ayni sartlarda yasamis ancak Turk Milli takimini secen Nuri Sahin konusuluyor. Dogaldir tabi bu durumun konusulmasi malzeme olmayan yerde uydurma haberler yapan medyamizin eline bir de malzeme gecince her taraf Mesut Ozil ve Turkiye macinda ne yapacagina dair haberler ile doluyor.


Yalniz o haberlerden, yapilan roportajlardan ikisi gozume takiliyor. Ikisinde de bas kahraman belli: NTVspor haber muhabiri ismini bilmedigim arkadas. Once Mesut'a soruyor can alici soruyu:
- Macta Turk marsi okunurken ne yapacaksin?

Mesut, olaganustu bir olgunlukla cevap veriyor:
- Marslar okunurken konsantre olacagim...

Dogal olarak bizim muhabir istedigini alamayarak deyim yerindeyse got gibi kaliyor ortada.

Bu roportajin aksami ayni zat, Tuncay ve Hamitle roportaj yapiyor ve soyle bir soru soruyor Milli futbolculara, gururlu bir ifadeyle:

-Bugun Mesut'a sordum Milli mars okunurken ne yapacaksin diye? Sizce neler dusunuyodur, neler yasiyordur ve ne yapacak Mesut?

Tuncay soyle bir cevap veriyor:
- Mesut Milli Mars okunurken anlayacaktir dogru bir karar verip vermedigini.

Simdi, bu diyaloglara bakinca bizim Almanyayla topragina 11 e 11 mac yaptigimiz anlasiliyor ve karsi takimda da bizim mahalleden bir cocuk var ona sanki bir gazoza transfer olarak ihanet etmis bizlere, merak ediyoruz yillardan beridir damarina islemis mahallemizin degerlerini unutacakmi macta gol atarsa bizi yikarsa sevinebilecekmi yuzumuze bakarak.

Yahu milliyetci gencler bir sakin olun, futbol sadece bir oyun, futbolcular icin bir meslek bizim icin de bir eglence. Savasa gitmiyoruz tedirgin arkadaslar.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Gecmis Zaman Olur Ki


Uzun sayilabilecek bir aradan sonra gecmise giderek donuyoruz. Cep telefonun olmadigi, e tabi msn'in facebook'un olmadigi gunlerde tek basina eve cikmis Fuat abimizin(339-21-79) bayanlarla olan sorunu canina tak etmis ve bu vasitayla guzel bayanlari hayatina davet etmis. Bu daveti yaparkende kendisinin dolu, neseli, esprili, duygusal oldugunu soylemeyi unutmamis. Ne diyelim rast gelsin...

17 Ağustos 2010 Salı

17 Agustos

17 Agustos 1999 assagi yukari bu blogu okuyan herkesin yasadigi bir gun, bir deprem. Bugun o depremin 11'inci yil donumu ve biz de l'Auriga blog olarak bu gunu unutmayarak depremde hayatini kaybeden her bir bireyi saygiyla aniyoruz. Bu anmanin ardindan da o insanlarin neden oldugunu bir kez daha animsiyoruz ve malzemeden calarak binalar yapan hirsiz mutahitlere de buradan selamimizi yolluyoruz, hakettikleri sekilde, ve o mutahitleri cezalandirmayan devletimizi de unutmuyarak, merak ediyoruz acaba vicdanlari rahat mi, nasil bir duygu katil olmak?

23 Temmuz 2010 Cuma

World Basketball Championship


Michael Jordan'in dunya sampiyonasina Urdun ile katilacagina aciklamasi ardindan favoriler sekillenmeye basladi, taraftarlar goruslerini NTVspor ve Beko'nun ortaklasa duzenledigi anketlerde ortaya koydular. 12,5 falan kisi olan ve Michael Jordan'i bunyesinde bulunduran Urdun anketlerde birinci olarak kupanin en buyuk favorisi olduklarini gozler onune serdiler. Ev sahibi Turkiye ikinci ve son yillarda ki cikisiyla merak uyandiran Angola ucuncu sirayi alirken bu sampiyonanin dedelerinden Amerika ve Ispanya ilk uce bile giremediler...

15 Temmuz 2010 Perşembe

Tommy Trojan



Sikar her kasini
Zakumidir en buyuk dusmani
Bizim Tommy Trojan
Uzer bruinlari

14 Haziran 2010 Pazartesi

Kupa Kara Kıta'da




2010 Dünya kupası Güney Afrika'da başladı ve biz yine yokuz, komik eleme puan kayıpları ile Honduras'ın mücadele ettiği turnuvayı evden seyrediyoruz. Oysa ne güzel olurdu amatör futbol duygularının bolca yaşandığı kara kıtada ülkemizi desteklemek, şekilden şekile girmek, olmadı artık önümüze bakıyoruz izleyebildiğimiz her kupa maçını izlemeye çalışıyoruz. Kupa ilk maç sendromuna rağmen güzel başladı, herkes Vuvuzela'lardan şikayetçi ben aksine endüstriyel futbola karşı vuvuzelaların destekçilerindenim, bir ülkenin simgesi olan bu çalgı öyle kulak tırmalıyo, kafa patlatıyo diye silinemez, silinmemelidir, he sahada ki mücadeleyi etkilendiğine karar verilirse sesim çıkmaz orası başka. Turnuvaya gelince Diego Lugano'nun kaptanı olduğu Uruguay'ı destekliyoruz ve kara kıtadanda başarılı bir takım çıkacaksa o takımın dün Sırbistan'ı deviren Gana olacağını düşünüyorum, İtalya'yı da bu kadar kolay silmeyin, Almanya'ya dikkat edin diyorum. Son olarak resimlerde de açıkca göründüğü gibi çok yakıştı dünya'nın en büyük turnuvası kara kıtaya, çok.

1 Haziran 2010 Salı

ANTIFA


Öncelikle İsrail devleti, ordusunun yaptığı şey insanlık dışıdır. Boynundan yaraladıklar bir insanı kelepçeleyerek hastaneye götürmek düpedüz vicdansızlıktır ve bunun büyük bir kesim farkında değil çünkü adamlar halkla ilişkileri çok iyi yaptıklarından bu olayı bile gemide buldukları çakı, tornavida, meyva bıçağı, satır gibi kesici aletleri yine gemide buldukları arapça yazılı dini içerikli yeşil bir bayrağın üstüne yığarak, bakın gemide neler var imajı yaratıyorlar, ikaz ettik diyorlar. Dünyanın büyük bir çoğunluğu da onlara inanıyor. Neyse ben bunları geçiyorum çünkü değinmek istediğim nokta başka: Evet beni bu süreçte deli eden bir zihniyet çıktı karşıma. Bu zihniyet; İsrail ordusunun yaptıklarından dolayı bakın İsrail devletine de demiyorum ülkemizde de bolca bulunan yahudilere Hitler'den alıntılar yaparak hakaret eden, onları faşistlikle, siyonistlikle suçlayan ve kendisinin de bu hakaretler ile faşistin allahı olduğunu farkedemeyen zihniyet. Trakya bisiklet turunda İsrailli sporcuya yumruk atan gerizekalı zihniyet. Çok affedersiniz milletin sikini, testislerini yazmaktan haberlerinin doğruluğunu araştıramayan Vakit gazetesinin "Siyonist Köpekler" diye başlık atması bu zihniyet. İşte bu zihniyet karşısındakini faşistlikle suçlarken, kendisini milliyetciliğin, insanlığın arkasına saklayan zihniyet. Aramızda o kadar çok milliyetçiliğin temelini kavrayamamış ama kendisine milliyetçi diyen cahil ve faşist vatandaşlar var ki mideme bulantılar giriyor. Bu ve bu tür olayların sorumlusu devletlerdir, katiller çoğu zaman devletlerdir bunu anlayamayan ve bayrağa, bir şahısa, bir gruba ana, avrat küfürler edip huzura varan bu zihniyet bizi yavaşca yok etmekte, birbirimizden nefret ettirmekte. Evet bu zihniyet çoğunlukta bayanlar baylar, ve yine evet, biz yanmışız..

Y SIEMPRE NUESTRO COMUN OBJETIVO, APLASTAR AL FASCISMO.

21 Mayıs 2010 Cuma

Tahmin Yarışması I


L'Auriga'nın yaza hazırlık etkinlikleri çerçevesinde yeni bir yarışma başlıyor. Yukarıda ki karenin hangi filmden alınmış olduğunu bilen ve bu filmin ismini yorum olarak bildiren ilk okur bir DVD kazanıyor. İlk yarışmamızın kazananına "Superbad" filminin DVD'si gidiyor, üstelik special edition yani iki cd'lik versiyon olanından. Pazartesi günü saat 00:00'a kadar yorum bırakabilirsiniz, her kişinin bir tahmin hakkı vardır, herkese bol şans.

Yarışmamız Pazartesi saat 23:39 itibari ile sona ermiştir, ilk doğru cevabı veren kişi olan İgal M Superbad dvd'sini kazandı, kendisini tebrik ediyoruz. Katılan, katılmayan herkesi bir sonra ki yarışmaya bekliyoruz.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

A.C.A.B


Bir alıntıdır:

Migrosta neler oldu?
Bursa maçının 2-2 olduğu stad hoparlörlerinden anons edilince her renkdaş gibi çok sevindim. Maçın bitiş düdüğüyle beraber migros üstten‚ sahanın içine doğru koşmaya başladım. Yine de emin olamadığımdan dolayı hafif bir tedirginlik hâkimdi‚ topluluga ve bana.

Sahanın içinde hepimizi yıkan o anonsu duydum. Adam resmen Şampiyon Bursa diye bağırdı ve sahayı boşaltın dedi. Sanki babasının sahası gibi insanları kovdu. Neyse‚ boynum bükük migrosa geri tırmandım. İnsanların hepsi aynı tepkileri veriyordu; bu adam kim? Kimi kandırıyor? Böyle saçmalık‚ sorumsuzluk olmaz!
38 numaralı kapının önünde arkadaşlarımı beklemeye başladım. Bir anda en soldan (deplasman takımı tarafından) polisler birikti. Ve o taraftan başlayarak insanları coplamaya‚ tekme tokat dövmeye başladılar.Bir Fenerbahçeli abımızın koltuklar arasında yerde olduğunu gördüm. Polisler yere kapanmış adama olanca güçleri ile vuruyor‚ yanındaki oğlu çığlık çığlığa ağlıyordu.

Ben yardım etmek için ve polisleri durdurmak için; Lütfen vurmayın kalkamıyor adam dedim ki‚ sen bana işimi mi öğretcen lan diyerek benim merdivenden aşağı savurdu bir polis. Ardından aynı polis merdivenin yan tarafından (yaklaşık 2 metre ) birini sırt üstü yere fırlattı.
O renktaşımız kıpırdayamıyordu‚ bir tarafı kırıldı sandım. Sürükleyerek uzaklaştırmaya çalışırken‚ polisler bana da vurmaya başladılar. Arkadaşı kenara çektik‚ hala kalabalıgın cıkmasını bekliyorduk. Bir anda polisler üzerimize hücum etti‚ kendilerine ne bir şey attık‚ ne küfrettik. Adeta düşman ordusuna saldırır gibi‚ içerisinde cocukların‚ bayanların olduğu gruba hücum ettiler.

Fenalaşan insanlar‚ haksız yere dayak yiyip ağlayan insanlar her taraftaydı. Bulunduğumuz yerde değil Trabzonlu görmek‚ insan bile göremiyorduk. Ona rağmen acımasızca dövüldük. Bana cop sallayan polislerin yüz ifadeleri gün gibi aklımda‚ öyle bir nefret‚ hınçla sallıyordu ki copu‚ yiyen beş dakika kendine gelemedi. Polis hücumu durdu neyse ki‚
Biz öyle sandık‚ meğerse yorulmuşlar dinleniyorlarmış‚ migrosun yüksek merdivenlerinden bayanlar ve çocuklar daha zor iniyorlar hatta yavaş iniyorlar. Polis arkadan kovalayınca izdiham oldu.
Duruldu sanmıştık ki‚ yeni bir polis hücumu başladı.
Bilenler bilir‚ migros çıkışında bir köşe var‚ aynı çıkmaz sokak. İnsanlar en uzak yeri çıkış sanıp oraya doğru yürümeye‚ hatta birbirini ittirmeye ezmeye başladı. Taraftar grubunun en arkadasında polislerin önündeydim. Nefretle‚ kinle saldırıyorlardı‚ bir an bursanın şampiyonluğunu bizi döverek kutladıklarını!!! düşündüm. Neyse‚
Ben de kaçarken bi anda köşede sıkıştım. İnsanları duvarın öte tarafına attık. Daha sonra kendimi duvara çıkardım ve öte tarafa atlayıp‚ yardım istemeye koştum.

Öte tarafta ne göreyim. Bir tane polis yok‚ bir tane olay yok. Herkes rahat rahat duruyor. Ama duvara yakın kısımda ağlayan cocuklar‚ kızlar yakınları duvarın öbür tarafında ezilen insanlar. Güvenlik görevlisi buldum bi tane‚ yardım istedim. Öte tarafta insanlar köşeye sıkıştı‚ dayak yiyorlar‚ eziliyorlar dedim. Ne yapabilirm cevabı‚ mide boşluğuma yumruk oldu. Sinirden‚ çaresizlikten ağlamaya başladım. Duvara tekrar tırmandım‚ yardım etmek için‚ insanların çoğu çıkabilmiş Allahtan.
O sırada bir baktım‚ polis kamerası olayları çekiyor.Bi şey yapmadık diyorum. Gelen cevap adeta ikinci bir yumruk oldu. Bu bir toplumsal olay‚ adam seçemeyiz. Sen iyi bir cocuğa benziyorsun arada kalma dedi.
Arkadaşımızın kafasına taş geldi‚ hastaneye kaldırıldı diye savunma yapıyor üstüne üstlük. Koca taşı içeri niye alıyorsunuz kardeşim. Kapıda siz aramıyor musunuz bizi? Apış arasına kadar yoklamıyor musunuz? İçi boş plastik vuvuzelayı sokmuyorsun. Koca taş içerde.

Son sözümdür ki‚ haftaya kombinemi alıyorum. Takımımızı desteklemeye devam. Ama yönetimden ricamdır. Lütfen stada polis‚ en azından çevik kuvvet almayın.Laftan anlamıyorlar‚ insanlık bilmiyorlar.

Buyrun A.C.A.B;

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Ararsınız


Dün on yedi yıllık yaşantımın ikinci gerçek trajedesini yaşadım ve yaşadıklarımdan sonra duşmanımın başına gelmesin dedim, ancak aralarında ki bir çoğunluk haketmiyorlar bu temennimi. Onlar bukalemunluk yapanlar, inandıkları şeyin peşini bırakanlar, karaktersiz olanlar, taraf olmanın anlamını kavrayamamış olanlar ancak kendilerini taraf olarak göstermekle bir yerleri kalkanlar, kendi durumuna bir an olsun bakmazsınız rakibinin başarısızlığı üstünden masturbasyon yapanlar, bütün sene futbol konuşmayıp bir başarısızlıkta eksper kesilenler, aklı sıra dalga geçmeye çalışanlar, evet onlar hiç bir şeyi haketmiyorlar çünkü benim gözümde bir hiçler. Bu yazının amacı kimsenin başarısını gölgelemek, çekememek ya da geyik muhabbetlerine bir karşılık değildir, sevinmesi gereken sevinir, dalgasını geçer başımın üstünde yerleri vardır keza böyle yapan ve saygılı davranan düşman kardeşlerimde vardır, onların gözlerinden öperim ama işte bu yazı etrafımda bolca bulunan o ikiyüzlülere adres edilmiştir. Onlar kendilerini bilirler...

Bir taş olsaydı çatlardı inan, her şeye rağmen büyüyor sevdan.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Vintage


How much I hate him.

Çizgi roman güzeldir. Çizgi roman renklidir. Çizgi roman kaçıstır. Çizgi roman hayal gücüdür. Çizgi roman güldürürken düşündürür. Çizgi roman ebedi ve edebidir. Timeless, classic dediğimiz objelerdendir. Çizgi roman sanattır. Çizgi roman bir ele alındımı bırakma, bırakılamaz. Çizgi roman bir kültürdür. Çizgi roman çoğu zaman uydurmacadır ancak aklınızın alamayacağı kadar da gerçektir.

Bu günden itibaren "vintage" adı altında belirli süre zarflarında "vintage" mertebesine ermiş çizgi roman kareleri yayınlanacaktır.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Best Of L'Auriga-AC/DC-Thunderstruck


Zaten hafta, hafta yeni şarkı koyma olayını bırakmıştım ama artık sağ üst köşede ki şarkıyı değiştirmenin vaktinin geldiğinin farkına vardım. Çok da özel bir şarkı seçtim classic rock'ın babalarından AC/DC'den. Enteresandır ki, yaptıkları müzik ile Amerikanın batısında uçsuz, bucaksız kara yollarında 250 ile giden bir Dodge charger getirseler de gözümün önüne, Avusturalyalıdır kendileri. Bu şarkı, cumartesi geceleri dım tıs dım tıs şarkılar açıp boş yollarda basan yalnız ama bir o kadar da güzel arkadaşıma gelsin, koysun yapıcağı cd'ye "Thunderstruck"'ı da bir kendine gelsin. Zaten işi bilenler biliyor, Iron Man'ın soundtrack'i AC/DC parçalarından oluşmakta. Fazla uzatmadan o "number one" delikanlısına selam ederim...

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Game Boy


Tam yılını hatırlamıyorum da, ilk karşılaşmamı çok iyi hatırlıyorum şu aletle. İlk çıktığı zamanlar her oyuncakcının ön vitrininde, ben de yine bir Akmerkez gezmesindeyim gördüm aleti, sağdan soldan da duymuşum atarinin küçüğü çıkmış acayip bişeymiş diye
sarıldım annemin bacağına girdik oyuncakçıya(yanlış hatırlamıyorsam artık var olmayan Fatoş'du oyuncakcı, mor dekoru ile en sevdiğim oyuncakcı). İçeride mor t-shirt'lü personel bağlamış aleti televizyona küçük kutudan oynuyor görüntü televizyona gidiyor, biz çocuklar alışık değiliz böyle bağlantılar, kablolar falan pek bir yabancı bize, yok tabi bir playstation o zamanlar, bir sade atarimiz var. Neyse sorduk soruşturduk öğrendik ismini aletin Game Boy'muş Game Boy tabi bilmiyorum o zamanlar "game" ne demek "boy" ne demek ama bir yerlerden kulak dolgunluğu var şunun surasında erkek çocuğuyuz ve bin tane oyuncağımız var sağda solda görmüşüm anlamlarını bilmesemde, biliyorum eğlenceli kelimeler. En sonunda alıyoruz "Game Boy"u Mario oyunu ile birlikte adam bolca tembih ediyor bak cihazı açtığında Game Boy yazısı yamuk, yumuk, silik çıkarsa çıkar kaseti, kasetin altını bir güzel üfle tozlanmıştır ondandır diye. İyice bir tembihlendikten sonra gidiyoruz eve ve ben game boy olup çıkıveriyorum, her hafta yeni bir oyun, yeni bir heyecan. Hepsini verdiğimizi düşünmemize rağmen hala çıkar sağdan soldan kasetler, siz düşünün kaç kasetimin olduğunu. Tabi ilk "game boy"um renksizdi benim, sonra game boy color, ds, ms, advance bin tane türü çıktı hepsindende neredeyse bir tane olmuştur bizim evde heralde, her biri de ayrı bir heyecan olmuştur ben ve kardeşim için. Ulan Nintendo sen neydin ne oldun be! Üzgünüm ama Wii kesmedi beni bir başka bahara kaldı tekrar buluşmamız. Bu aralar Sony'le gençlik haberin ola.

30 Nisan 2010 Cuma

V for Vendetta


Öncelikle bir hususu açıklığa kavuşturalım V for Vendetta öyle gökten zembille sinema senaryosu olarak inmmemiştir, Alan Moore ve David Lloyd isimli iki çizgi roman dünyasının duayenleri tarafından bir çizgi roman olarak yaratılmıştır daha sonra Warner Bros's tarafından beyaz perdeye uyarlanmıştır. İşte bu uyarlanışı ilk izleyişimde çok beğenmeme rağmen daha sonra çizgi romanı okurken filmi yapanlara beslemeye başladığım öfke her çevirdiğim sayfada arttı. Öncelikle hepimizin tanıyıp bildiği Guy Fawkes maskeli V sadece bir özgürlük savaşçısı değildir bir anarşisttir yani devletin ya da bir yönetici grubun varolmadığı politik ideolojiye sahiptir, Bu bağlamda politik simgeler veya çok önemli görevler yürüten yapıları teker teker patlatarak, baştaki faşist rejimi yıkmayı amaçlar, ancak film versiyonunda V sadece bir özgürlük savaşçısı olarak tanıtılır ve "anarşi" kelimesi bir saniyelik de olsa geçmemektedir. Biraz düşündükten sonra zaten Warner Bros adlı kuruluş milyon dolarlar harcayarak anarşizm'in reklamını yapacağını beklemek aptallık olurdu ancak senaryoda ki değişiklikler çizgi roman'ın amacını atmaktan öteye gidiyor ve senaryoda bazı değişiklikler gidiliyor, olaylar değiştiriliyor ve yeni olaylar ekleniyor, bu kesip biçmeler doğal olarak senaryoda çatlaklar ortaya çıkarıyor. Mesela Evey Hammond'ın annesi polisler tarafından filmde götürülürken, çizgi romanda annesi hastalıktan ölüyor, Lider bir suikast sonrasında ölüyor ve yerine geçmek için komplolar kuruluyor, ancak filmde lider suikasta kurban falan gitmiyor. Bunun gibi bir çok değişiklikte göze çarpıyor, tabi ki 288 sayfalık bir çizgi roman'ın tamamının bir sinema filminde yer almasını beklemiyorum ancak biraz olsun bu romana emek vermiş insanlara saygı istiyorum. Bu kitap anarşiyi, faşizanlığı, distopyayı ve İngiltereyi anlatmak için yazılmıştı ancak büyük abiler anarşist bir özgürlük savaşçısından korkmuşlardı ve roman'ın haklarını koruyan kurumlarında basiretsizliği ile o savaşçıyı yok etmeyi başardılar.

Şimdi biraz düşünün yoktan bir karakter varettiğinizi, bu çalışmaya verdiğiniz zamanı, emeği, anlatmak istediğiniz şeyleri düşünün ve daha sonra tüm bu çalışmalarınız bir çırpıda kendi rızanız olmadan yok edildiğini ve üstünden para kazanıldığını düşünün. Ben düşünüyorum ve " benim kaldırabileceğim bir yük olmazdı heralde" sonucuna varıyorum.

Senarist Alan Moore'da duruşunu göstererek basımcısı DC Comics ile devam eden projeleri olmasına rağmen yollarını ayırdı, ve onları yalancılıkla suçladı. Amatör duyguların peşinden sonuna kadar koşmaya çalışan biri olarak fikirlerini, emeğini para uğruna satmayı reddetmiş Alan Moore'a buradan selamlarımızı yolluyoruz, emeklerini satan kurumlara ise en içten küfürlerimi yolluyorum. Bu kadar ucuz işte emek hırsızlığı, başka insanların sırtından para kazanabilmek, bu kadar ucuz şu dünyada.

"V"'den bir kaç inci ile kapatıyorum postu, İyi günler.

Evey: "All this riot and uproar V... Is this Anarchy?" " Is this the land do-as-you please?"

V: "No. This is only the land of take-what-you-want. Anarchy means "Without leaders, not without order." "With anarchy comes an age of ordnung, of true order, which is to say voluntary order."

27 Nisan 2010 Salı

FCUM

Olay zaten bu ! from okul açık on Vimeo.


Her bir insan hayatı boyunca bir çok çelişkiye düşüyor, aklımız ile kalbimizin, bedenimizle, düşüncelerimizin, isteklerimizle, gerçeğin uyuşmadığı bir çok durum var şu hayatta. George Orwell'in 1984'ünde doublethink olarak da adlandırılıyor bu olay başka bir boyut kazandırılarak da olsa işte o hayatımızın her yerinde olan ve olmaya devam edecek doublethink bizi prensiplerimiz ile karşı karşıya getiriyor, olsun tuzu, biberi bu hayatın diyip geçiştiririz. Artık endüstriyelleşen futbola karşı durmaya çalışan ancak malesef ki her delikten fışkıran bu endüstriyelleşmeye bir türlü ortak olmaktan vazgeçemeyen birey anlatılıyor "Looking For Eric"'den alınmış bir kesitte. Endüstriyelleşmeye ne kadar karşı olsalarda, sevdikleri takımından vazgeçemeyenlerdenseniz bu video size gelsin. Beyaz Fanilalıların da dediği gibi olay zaten bu...

-Car parks don't lie, have a look now. What kind of cars park there on a match day? Not the kind of the cars we could afford. How many postman do you know going to game?
-We go by bikes, with fucking baskets in the front.


Video beyazfanilalilar.blogspot.com'dan alınmıştır;
http://beyazfanilalilar.blogspot.com

Not: FC United, Manchester United'ın hissesinin %75'ini Amerikan iş adamı Glazer'ın satın alması üzerine klübün gerçek sahibinin taraftarlar olması gerektiğini düşünen bir grup taraftar önce bir "United Trust Fund" adında bir fon oluşturmuş ardından FC United'ı kurmuşlardır. Takım en düşük amatör ligden başlayıp hızla 3 kademe birden atlayarak UniBond liginde mücadelesini sürdürmektedir, takımın tüm giderleri taraftarlar tarafından karşılanmakta olup dünya futbolunda endüstriyel futbola karşı durmuş oluşumların başında gelir.

http://www.fc-utd.co.uk/

26 Nisan 2010 Pazartesi

Shine Like The Sun


Ben şu yaşıma kadar, gerçi çok bir yaş görmemiş olsam da, bu adamlar kadar duygu yüklü, kalpleri ile, dinleyicisine kendilerini bu kadar hissettirerek müzik yapan insanlara daha rastlamadım. Ne Mozart'ı dahi bilirim ne de Tchaikovsky'i ilah bilirim bu adamları bildiğim kadar. Keşke bir şansım olsada canlı izleyebilsem şu ilahi varlıkları, görebilsem dünya gözü ile en azından David Gilmour ve Roger Waters'ı. İşte o zaman "ölsemde gam yemem" gibi büyük bir iddiada bulunabilirim belki. Siz ki her duygulandığımda benleydiniz, size ne kadar teşekkür etsem azdır, go on shine like the sun.

25 Nisan 2010 Pazar

Alan Moore


"[The movie] has been "turned into a Bush-era parable by people too timid to set a political satire in their own country... It's a thwarted and frustrated and largely impotent American liberal fantasy of someone with American liberal values standing up against a state run by neoconservatives, which is not what the comic V for Vendetta was about. It was about fascism, it was about anarchy, it was about England."

The big brother of DC Comics' Warner Bros decided to make a film about the classic best-seller "V for Vendetta", and they did not think twice before eradicating the real "V" who was an anarchist. Oh you did not know that V was an anarchist right? Yes, you didn't. Well, after all Warner Bros. would not spend millions of dollars to present a person called V saying:""With anarchy comes an age of ordnung, of true order, which is to say voluntary order.". But now we all know that it is this cheap to exploit a person's work. Alan Moore, after reading the script of the movie, terminated his contract with DC Comics.

İnsanlara gerçek V'yi anlatmak üzere kaleme alınacak bir yazı çok yakında L'Auriga'da...

5 Nisan 2010 Pazartesi

Shredding

Skateboardanimation from Tilles Singer on Vimeo.



Hayatında bir aydan fazla kay kay kaymış olupta, gözünün önüne bu sahneler gelmeyen çıksın ortaya.

İçimdeki Voleybol Sevgisi


Kalamıştan koşa koşa yetiştik başlama vuruşuna. Yaz saatine geçilmiş, atmosfer gündüz maçı gibi, tribün kıpır kıpır, futbolcular istekli, her topa basıyorlar, dikine oynuyorlar, her dönen topu kovalıyorlar ama ben rahat değilim, konsantre olamıyorum sahada ki maça kalbim küt, küt atıyor ama farkediyorum ki sahadi ki olay için atmıyor kalbim. Her dakika telefondan sarı meleklerin maçını takip ediyorum 2-0 geriye düşmek üzere olduğumuzu öğreniyorum, neyse ki gol geliyor saha da rahtlıyoruz ben de koşuyorum stad koridorlarına duvarda asılı olan televizyonlardan voleybol maçını izlemeye.

Benden önce gelen bir 10 kişi var dakikalar ilerledikçe ve ilk yarının son düdüğü ile doluyor koridorlar her kalp sarı melekler için atıyor ve seti alıyoruz durum 2-1. Totem yapanlar var, dua edenler var ve her yerde olduğu gibi "ben bu İtalyanları biliyorum, biz bunlarla daha oynamadığımız için yenilmemiştik şu güne kadar" diyerek moral bozanlar da var. Neyse ikinci yarı başlıyor koridorun yarısı boşalıyor ancak amatör sevdaların peşinden koşanların sayısı da az değil, sahada bir ikinci gol geliyor ve koridor ahalisinin sayısı artıyor.

Alacağız bu maçı, bozduk morallerini diyerek alıyoruz 4.setide hemde 6 fark ile durum 2-2 artık. Tie-Break'e taşıdık maçı, koridorlar "Haydi Fener, Haydi Fener Haydi" diye inliyor. Son sete geçen iki setin aksine iyi ve sakin başlıyor Volley Bergamo bizimkilerde ise heyecan belirtileri başlamış, sete iyi başlayan İtalyanlar bizim sağlı sollu smaçlarımızı bir kedi gibi inanılması güç şekillerde çıkarıyorlar ve neticede yeniliyoruz.

Maç sayısı ile beraber yıkılıyor sarı melekler, en sakin kalmasını beklediğimiz Nati bile göz yaşlarına boğulunca biz de kahroluyoruz. Ancak gururluyuz ilk kez katıldığımız Şampiyonlar Liginde bu kupada 12 kez Final Four oynamış ve 6 kez kupayı kaldırmış geçen senenin şampiyonu bir takıma karşı maçı 2-0'dan 3-2'ye getirip Avrupa ikincisi oluyoruz.

Ve herkesin aklında sadece iki şey var; bu kızları ne kadar çok sevdiğimiz ve seneye bu kupanın bizim olacağı.

Her bir sarı meleğe teşekkür ediyorum, bizi havasız koridorlara tıktıkları için, bize tie-break setinin 15'de bittiğini, ralli'nin ne demek olduğunu, manşetin ne kadar önemli olduğunu öğrettikleri ve bizi bu spora bağladıkları için.

Armanın gururusunuz...

3 Nisan 2010 Cumartesi

Sarı Melekler


Uykumu alamadan başladım cumartesi sabahına, kalkmak gerekiyordu. Hafif baş ağırısı ile beraber yaptık dersimizi, dışarıda ki güzel havayı görünce de attım kendimi dışarı. Arnavutköy'e köfte yemeye kuzenimle birlikte, götürdük köfteleri üstüne dondurmamızı da yedik. Efe; "burdan sonra napıyorsun?" diye sordu, "Fenerbahçe bayan voleybol takımının final four mücadelesi var onu izliyiceğim" dediğimde gülmeye başladı, "yahu ne voleybolu" diye. İşte biz de yıllarca "Yahu ne voleybolu" diye diye koştuk milyonlarca dolarlar alıp formalarını sırılsıklam etmeyen futbolcuların peşinden. Ta ki bir grup sporcu çıkıp ortaya kendilerini parçalarcasına mücadele ederek yurt içi, avrupa ayrımı yapmadan bir maç bile kaybetmeyerek bize burada olduklarını hatırlatana dek koştuk paradan başak bir şeyi düşünmeyen profesyonel(!) futbolcuların peşinden.

Ama artık arkalarındaydık onların, bir de söz vermişlerdi bize sarı melekler kazanacaklardı şampiyonlar ligi kupasını. İşte bu uğurda ilk defa katıldıkları final four'da ev sahibi Cannes'ı nefes kesen bir 5'inci set in sonunda 3-2 mağlup etmeyi başardı sarı melekler. Ben, voleybolu futbolu takip ettiğimin çeyreği bile takip etmeyen ben bir voleybol maçı sırasında, Fenerbahçe futbol takımı Sevilla'da avantajı korumaya çalışırken yaşadığım heyecanı yaşıyordum, kalbim bir kaç kere duruyordu, stres vücudumu esir almıştı sanki.

Bütün bu yaşadığım heyecan, stres, gerilime değdi ama, daha önce olduğu gibi kara bahtımıza yenik düşmedik bu sefer, Gamova'nın eşitliği sağlayan smaçları, Nati'nin Ravva'ya karşı yaptığı teke teke blok ile maç sayısını bloklaması, Çiğdem'in mükemmel servisleri ve tüm takımın bir an olsun inancını kaybetmemesi sayesinde kırdık kötü şansımızı ve finaldeyiz.

Bu noktadan sonra elbette ki finali kaybetmeleri üzücü olur ancak şu ana kadar yaptıkalrı şeyler o kadar büyük ki kaybetseler de canları sağ olsun. Bizim gözlerimizi bir voleybol maçı sonrasında dolduran herkese sonsuz teşekkürler. Sizin için ne desek az finalde yolunuz açık olsun ve bilin ki milyonlarca yürek sizinle olacak.

Saldır FENER!

Not: Final maçı bugün saat 18:30'da TRT 1'de...

1 Nisan 2010 Perşembe

Arada Bir


Arada bir efsaneler geçer bu diyardan. Her ne kadar bir kaç elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olsalarda uğrarlar ayıp olmasın diye. İşte bu efsanelerden, Bob Dylan bu diyara son kez 31 mayısta uğramaya hazırlanır da biz düşmezmiyiz yollara bilet almaya? Biletix görevlisinin "biraz geç kaldınız" demesi üzerine hoplayan kalplerimiz, görevlinin abarttığını anlayınca sakinleşti ve biletimizi biz alabildik, ancak biletlerin an itibariyle bitmiş olma ihtimali çok yüksek hatırlatalım. Şimdi bana Bob Dylan'ın geleceğini duymamış okurlar kızabilirler bu saattemi duyurulur bu diye, haklılarda ama işte aklıma gelmedi daha önce. Kendisinin bir daha buralara uğramayacığı ortada olduğundan bir şansınız deneyin derim. Bob Dylan'ın bize unutamayacağımız bir akşam yaşatması dileğiyle herkese iyi perşembeler ve iyi şanslar.

Şimdiden mızıkayı duyar gibiyim...

31 Mart 2010 Çarşamba

WS


Roamed the internet and gathered the coolest and the most interactive web sites for you.

Check this site out if you're into football.
UMBRO

Adidas and their excerpts from their famous commercials.
Adidas Style Essentials

The presentation of the new WV Polo 444
Polo 444

Once you've seen the all four sides of the story will you begin to see the bigger picture
HBO IMAGINE

Cool Hunting
The Cool Hunter

BMW
Cinetique

Hands Only
Hand Orchestra

Not: Baktıktan sonra adamlar yapmış abicim diyeceksiniz...

29 Mart 2010 Pazartesi

Best Of L'Auriga-Futures


Bazı şarkılar vardır siz onları bulmazsınız, onlar gelir bulurlar sizi, yapışırlar, bırakmazlar. İşte bana çok enteresan bir anımda yapıştı bir şarkı, bırakma bırakmıyor. Bir cuma akşamı; bir restoranda yemeğimi rahatça yiyebilmek için yemek gelmeden tuvalete gittim. Erkek okurlarımın hatırlarına gelebileceği gibi bir erkek pisuvar'a çişini yaparken bir şeye konsantre olma zorunluluğunda hisseder kendini, o şey bir nokta, karşısında duran reklam panosu, kanyon'daki sinemanın ultra-modern tuvaletinde ki film fragmanları ya da tuvalette çalan müzik olabilir. Benim işte o anda konsantre olduğum nokta Zero 7'dan Futures'dı. İngiliz kardeşlerim düşüşten sonra nereye gittiklerini merak ediyorlardı, ben de katıldım onlara, ben de merak ettim pisuvar karşısında. Siz de katılacaksınız onlara, hele bir dinleyin...

Just let me know
Where we go after the fall

24 Mart 2010 Çarşamba

Zooey


İlk olkul çağından itibaren özellikle kız çocuklarının ünlü(karşı cinsten) bir şahısa hayran olma edebiyatları vardır ya, ben o edebiyatı bir türlü yapamadım ilk okul yıllarımda çünkü film izlemezdim. Erkeklere göre daha erken ergenliğe giren kızlar "büyük" işleri ile uğraşırken, gençlik degileri okurken ben top peşinde koştum, şans eseri hayatımda önemli bir yer kaplayan "championship manager" serisi ile tanıştım yedim çocukluğumu. Ergenliğe girdim, tabi kızlarla sinemalara gitmeler başladı ama ben yine o ünlü şahsiyetimi yine bulamadım, bir türlü hissetmem geriktiği derecede yakın hissedemedim kendimi o kocaman beyaz perdede ki kahramana. Bulmaya yaklaştığım zamanlar olmadı değil mesela Adam Sandler'ın başrölünü oynadığı "Click" filminde ki Kate Beckingsale'e aşık oldum sandım, ancak onu da zamanla unuttum. Sizden bana yar olmaz diye gezinirken, yakın bir geçmişte ismi kadar kendisi de garip Zooey Deschanel ile karşılaştım, her göz göze gelişimizde içimi ısıttı, çok filmini izlemedim ama onu her görüşümde kıpır kıpır oluyordum. Ne var ki bir türlü emin olamıyordum, acaba onu da unutucakmıydım? Bu sorunun cevabını işte bugün öğrendim. İnternet diyarında gezinirken karşıma çıktı durduk yere ve bana seslendi. Gözleri, beni unutma diyordu. Kolay değildi gözlerini geri çevirmek.

" I'm blessed with a lot of energy and stamina. I can`t stand sitting still. I went to a spa once with my mom and I was like, "Get me out of here!" "

Seviyoruz